29 Ocak 2014 Çarşamba

Dallas Buyers Club

Selam. Bugün insanda ikircikli duygular yaratan olgulara, insanlığın ahlaksız taraflarına ve gri yönlerine odaklanmaya çalışan bir filmden, Dallas Buyers Club'dan bahsedeceğim. Müzik bu sefer biraz "sert" ama kimse bağırıp çağırmıyor, merak etmeyin.




"İstikbal haplardadır." - Ron Woodroof
Matthew McConaughey çok uzun yıllardır oyunculuk kariyerini sürdüren, türlü yapımlarda karşımıza çıkmış, ancak bir türlü en üst seviyeye kendini çıkarmayı başaramamış bir oyuncu(idi). Rüştünü ispatı aslında bir hayli eskiye uzansa da (Amistad olur, A Time to Kill olur, olur yani.) bir türlü esaslı bir başrol performansı görememiştik kendisinden. Fakat sinemanın "aykırı" yönetmenlerinden William Fredkin'in "tavuk buduna sakso" sahnesiyle bir hayli ünlenen (ve aslında odağı kaydırıp değerinin düşmesine neden olan), bana göre hikayesiyle oldukça başarılı bir yapım, Killer Joe 'daki performansı, kariyerinde farklı bir yola saptığının en net göstergesiydi. Dallas Buyers Club ise McConaughey'nin yıllar süren çabasının nihai karşılığını alacağı film olarak tarihe geçecek muhtemelen, zira film McConaughey'nin omuzları üzerinde yükseliyor.

Hollywood'da benzerlerini daha önce birçok defa gördüğümüz üzere, McConaughey de bu film için bir hayli kilo kaybetmiş, sağlıksız bir insan görünümüne kavuşmuş, vs...Bu noktada yapılan övgüleri pek anlamıyorum ben. Zaten doktorlar, menajerler, diyetisyenler, halka ilişkiler uzmanları ile çevrili, bir ordunun yönettiği, başlı başına "şirket" olan insanların önlerine gelen proje için ekipleriyle birlikte projenin gerekliliklerini karşılamaya çalışmaları "aman bak görüyor musun koca delikanlı ne hale gelmiş, tüüü, filmi batsın yiğidimi aç koymuşlar," gibi bir yaklaşımla yorumlanması bana abes geliyor biraz. Küçümsemiyorum elbette ve herkesin başarabileceği bir şey de değil kesinlikle, fakat biraz abartmıyor muyuz? Bunun yerine oyunculuğunu övelim, biraz da C.R.A.Z.Y ile gönülleri fethetmiş Jean-Marc Vallée'nin oyuncu yönetimindeki başarısından söz edelim, bence daha iyi.



Oyunculuk anlamında gerçekten de döktürmüş McConaughey. Texas'lı olmasının ve o toprağın insanını iyi bilmesinin avantajını sonuna dek kullanmış. Tabii daha önce bu tarz karakterleri oynamışlığı çok fazla ama bu sefer Ron Woodroof karakterinin rodeo-alkol/uyuşturucu ve seks üzerine kurulu karakterini seyirciye tanıtırken de, filmin devamında karakterin ortaya çıkan yeni özelliklerinin (homofobi, HIV+ durumu)
karakterde yarattığı değişimi yansıtırken de müthiş bir gerçekçilik, enfes bir etkileyicilikle işini ele almış. Şimdiye kadar hemen hemen tüm ödüllerde "En İyi Erkek Oyuncu" ödülünü kimseye kaptırmaması da bir tesadüf değil yani. Captain Philips yazımda Tom Hanks'in oyunculuğuna bayıldığımı söylemiştim ama McConaughey(arkadaşlar özür dilerim, elimden geldiğin az kullanmaya çalışıyorum adamın adını. Gerçekten kusura bakmayın, MAKONİHİ diyin, geçin.) çok daha üstün bir performans koymuş, şimdiden heykelciği için tebrik ediyorum kendisini.

Gerçek bir hikayeden esinlenen Dallas Buyers Club'ın senaryosuna dönecek olursak; Ron Woodroof'un serkeş hayatının kendisine koyulan AIDS tanısı ile bir anda değişmesi, doktorların 30 günlük ömrü kaldığını düşündükleri Woodroof'un yaşam mücadelesinin ucunun birey-devlet kapışmasına dönüşmesi ve bir yandan kendi yaşam mücadelesini veren Woodroof'un bir yandan da insan hayatını hiçe sayan ilaç sektörünün dayatmaları karşısında yarattığı alternatif çözümün ortaya çıkardığı sonuçları, şeklinde özetlenebilen bir hikaye ile karşı karşıyayız. AIDS'in korumasız anal seks ile de bulaşabilme ihtimali olması nedeniyle Woodroof'un homofobik, taşralı çevresinden dışlanması, yaşadığı süreçte karşısına çıkan Rayon sayesinde(Jared Leto) kendi homofobikliğini yenmeye başlaması, FDA (Gıda ve İlaç Denetleme Kurulu, gibi bir şey)'nın yediği bokları ortaya çıkarması...vs gibi yan hikayelerin de iliştirilmesiyle "Little, little in the middle" bir senaryo var karşımızda.



Jared Leto'ya geçmeden evvel biraz da bu noktadan eleştirmek lazım sanırım. Zira AIDS, homofobi, transeksüelite, devletin iç yüzü, şirketlerin ahlaksızlığı, ilaç sektöründeki yozluk...Derken bir hayli farklı ve oldukça ciddi noktaya değinmeye çalışan hikaye tüm bunlara ucundan kenarından dokunup geçiyor yalnızca. Elbette her biri başlı başına birer uzun metrajı hak eden, ciddi konular ve sadece sorunu göstermekle, farkındalık yaratmanın mümkün olacağına inanmıyorum. Bu nedenle biraz kesik yiyor film benden.

McConaughey ne kadar en iyi erkek oyuncu ödülünü hak ediyorsa, Jared Leto da aynı ölçüde en iyi yardımcı erkek ödülünü (hatta kadını da bence) hak etmiş. Fizik itibariyle zaten bu tip rollere pek gidebilecek bir malzemeye sahip olmasının yanı sıra, harika makyajı, dengeli sesi ve tavırları ile karakterin hakkını vermekle kalmamış, adeta yaşamış. Rayon filmin sadece Woodroof'un üstüne binmekte olan yükünü çok iyi dengeleyen, harika bir karakter. 


Filmdeki en güzel kadın net Jared Leto.

HIV illetinin ilaç sektörünün çıkarları doğrultusunda kullanımına ilişkin gerçeklerin ortaya çıktığı, beton etkisi yapan sahneler ile Woodroof'un duvardaki çıplak kadın fotoğraflarına bakıp mastürbasyon yaparken Rayon'un oraya yapıştırdığı başka bir poster nedeniyle duyduğu öfkeyi yansıtan daha sevimli sahnelerin karışımı, tatlı-sert bir üsluba ve aslında tüm olayın Ron Woodroof'un kişisel mücadelesi olduğuna seyirciyi inandırmaya yetiyor ve bu açıdan bakınca atmak zorunda olduğum kesik o kadar da derin değil. Çok kızdım gibi olmuş önceki paragrafta, öyle değil yani hehe.


Kafa bulanınca kendisini Iron Man sanıyor Woodroof.
Biraz aceleye getirilmiş olduğunu düşündüğüm finali ve dokunmaya çalıştığı konuların ağırlığı sebebiyle kimi anlarda fazla yüzeysel görünen duruşu dışında tam manasıyla bir film izleme tecrübesini ve tatminini seyirciye verebilen bir yapım Dallas Buyers Club. Ben de kendimce aktarmaya çalıştım. Bana göre 12 Years a Slave'den filan çok daha oturaklı bir film. Şiddetle tavsiye ediyorum.

En ufak ağrılar sızılar için bile ilaçlara başvurmaktan vazgeçin, mutlu günler.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder