6 Şubat 2014 Perşembe

Jagten: "Tokat"

Selam. Uzun süre önce izlemiş olduğum, yakınlarda sohbeti açılınca bu sayfaya taşımaya karar verdiğim bir film "Jagten". Başlıktaki tokat sözcüğü ise filmin bünyede yaratacağı etki. Alelade bir tokat değil yalnız söz konusu olan; kulakla yanağı ortalayan, fiziksel acıdan ziyade insanın dengesini bozmaya, sarsmaya, deyim yerindeyse "takkesini uçurmaya" çalışan bir tokat bu.

Serimin ardından gelen bu darbe ile birlikte izleyiciyi tamamen olduğu yere yapışıyor. Tıpkı baş karakter gibi durumun ciddiyetini henüz kavrayamayan izleyiciye peş peşe atılan tokatlar, değinilen her olguyla birlikte yeni bir sarsıntıya sebebiyet veriyor. Filmi izlerken küçüldüğünü hissediyor, içinde büyüyen sıkıntının kendisini ele geçirmeye başladığını neredeyse gözle görülebilir bir şekilde algılayabiliyor izleyici.

Okumaktan hala vazgeçmediyseniz oynatma tuşuna basabilirsiniz.





Jagten'den yıllar evvel Lars Von Trier ile beraber başlattıkları Dogme 95 manifestosunun sınırlarından ayrılmayan işleriyle kendine belirli bir sinema çizgisi yaratmayı başaran Thomas Vinterberg, bu sefer ustasının gölgesinden iyice sıyrılmayı başarıyor ve başlı başına isminden söz edilmesinin tüm onur ve gururuna layık bir noktaya varıyor. Vinterberg'in önceki işleri, Dogme, Danimarka sineması, Trier ve benzeri hususları ilgililerin kişisel araştırmalarına bırakarak Jagten'in neden yukarıdaki iki paragrafta anlatılmaya çalışıldığı şekilde insanı yaralayan bir film olduğundan bahsetmek, hem konuyu bölmemek hem de filme hak ettiği değeri vermek açısından daha doğru olacak herhalde.



Sıkıntılı bir boşanma sürecini atlatmaya çalışan Lucas'ın (Mads Mikkelsen) hayatı, anaokulu öğretmenliğine başlaması, kendine yeni bir karşı cins arkadaş edinmesi, uzun aralıklarla görebildiği oğlunun yanına taşınması konusunun gündeme gelmesi ile birlikte rayına oturmaya başlamıştır. Filmin hemen başında tanık olunan bu olaylar eşliğinde Lucas'ın arkadaş çevresi, alışkanlıkları, karakteri net bir dille ortaya konuyor. 

Bu noktada her şey oldukça yerli yerindeyken, en fazla Lucas'ın oğlu Marcus'un taşınması ile ilgili sorunlar çıkabileceğini düşünen izleyici, anaokulu öğrencilerinden biri olan Klara'nın (Annika Winderkopp) kendi ailesinin ihmallerinden doğan yalnızlığını üzerinden atmasına yardım eden Marcus'a karşı çocukça ve nedenleri ortada olan hislerle yaklaşması neticesinde yaşadığı hayal kırıklığı ile ortaya attığı beyaz yalan sayesinde ilk tokadı suratında hissediyor. Sonrası ise modernizm, sosyal normlar, toplum psikolojisi, çocuk psikolojisi, arkadaşlık ve daha birçok kavrama dair sayısız eleştiriyle oldukça büyük bir huzursuzluk seansı. 


Evini ateşler sarsın inşallah Klara.

Bir anda kendini cinsel istismar suçlamasıyla karşı karşıya bulan Lucas'ın kendini aklama çabası, toplumun git gide "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz," sözünün peşinden koşturup değişen psikolojisi ile birlikte Lucas'ın çevresinden gördüğü, hem bedenini, hem de ruhunu acıtan şiddet seyircinin ilk saniyeden bile bildiği masumiyet ile birleşince insanı türlü buhranlarla çevreleyecek kadar etkili bir huzursuzluk ortamı sağlanıyor.

Yalanın sonuçlarında ortaya çıkan dehşetten korkan her küçük çocuk gibi Klara da başta söylediklerini inkar etse de, daha sonra yalanını itiraf etmeye çalıştığında büyüklerin çocuklarına toz kondurmama eğilimi nedeniyle görmezden geliniyor. Suçun varlığını ispatlayacak hiçbir kanıt olmadığı için Lucas yargı karşısında masum görünse dahi, kendisi de seyirci de büyük bir korku ve panik ile bekliyor olacakları. O taş camı kırdığında Lucas ne kadar korkuyorsa, seyirci de o kadar korkuyor. Hele ki o seyirci "Vurun Kahpeye" travmasını tecrübe etmişse, korku daha da büyüyor.

Korkma Lucas, bunlar sana...Of pardon.

Filmin adına gönderme yapan av konusu ise, Lucas ve arkadaşlarının dahil olduğu topluma yayılmış olan geyik avlama alışkanlığı neticesinde, filmin alt metinini oluşturuyor. Vurulan geyiği hemen oracıkta bırakıp kaçmaya başlayan sürü, Lucas'ın "vurulduğu" anda toplum tarafından sorgusuz sualsiz terk edilmesine denk düşüyor. Türk izleyicisinin çok alıştığı dram kurgusu, Vinterberg'in sinemasal derinliği sayesinde basit bir şekilde değerlendirilmekten kurtuluyor. Zira yalnızca izleyiciyi üzmek, duygusal anlamda istismar ederek basit bir şekilde değer kazanmaya çalışmaktan çok uzakta olan Jagten, ortaya koyduğu olayların sebeplerinin sorgulanabilmesi için sinema dilini harika bir şekilde kullanıyor.

Tamamen Lucas'ın yanında konumlandırılan (zira ipler kesinlikle elimizde değil, film nasıl isterse o şekilde yönlendiriyor) izleyici, Lucas'ın neden kendini savunmadığını, neden başka bir yere taşınmadığını, veya daha "sert" tepkiler vermediğini düşünmeye çalışsa da, toplum psikolojisine vurulan ağır darbelerle beraber kurcalanan zihinler ve bireyin hak ve özgürlüklerini -hele ki masumsa- koruma isteğinin meşruluğunun çok yalın bir şekilde yansıtılması, Lucas'ın pasif duruşunu haklı çıkarıyor.

Klara ve diğer çocukların ifadelerine göre aslında o kişi Lucas olmasa da gerçekten birilerinin bu çocukları cinsel yönden istismar ettiği gerçeği ile birlikte bambaşka bir noktaya yönelebilecek bir film olmasına rağmen, gerçek dünyada da halen çok büyük bir sorun olmaya devam eden bu durumu merkezine almak yerine izleyiciye "bak, yokmuş işte istismar," dedirtmemek için bu diyalogların filme dahil olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan filmin senaryosuna getirilen eleştirileri haklı bulmadığımı da belirteyim. 


Telefon açıp sorasım var Vinterberg'e "Bu mu ateş etti?" diye. 

Bunun dışında her sahne hakkında uzun uzun konuşulabilecek, sayfalarca yazılabilecek, karakterlerin neden-sonuç ilişkilerini psikolojik tespitler ve insana dair bozukluklar üzerinden inceleyebilecek bir film Jagten. Çok zor ve yorucu bir tecrübe olsa da, sonunda yaşanılan tüm huzursuzluğa değiyor.

Çamur atıldığında gerçekten de izinin kalabileceğini gösteren, bireyin neden hep bir şekilde "taraf" olma zorunluluğunda hissettiğini sorgulayan, ele aldığı muammaları boyundan büyük laflar etmeye kalkışmadan, kendine has bir muamma ile noktalayan, Bülent abimizin de deyimiyle "fevkaladenin fevkinde," bir film Jagten. Kaçırmayın.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder