18 Ocak 2014 Cumartesi

Offret: Andrei Tarkovsky'ye Saygı

Selam. Bugün biraz ciddi olmaya karar verdim. Bu yazı biter bitmez türlü sululuklara devam edeceğim, müsterih olunuz. Müzik:





"Sanat, yaratma kapasitesidir. Yaratıcının aynadaki yansımasıdır. Biz sanatçılar bu jesti tekrarlamaktan, taklit etmekten başka bir şey yapmıyoruz. Sanat, yaratana benzeyebildiğimiz, değerli anlardır. Bu benim kendi yakarışım. Eğer bu dua, bu yakarış, benim filmlerim, insanları Tanrı'ya yöneltebilirse ne mutlu bana. Yaşamım esas anlamını bulacak; hizmet etmek. Ancak bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım. Hizmet etmek, fethetmek demek değildir."
Andrei Tarkovsky 





Andrei Tarkovsky çok büyük bir isim. Rus sinemasının en büyük yeteneği olması bir yana, çağdaş sinemanın bugün durduğu noktaya gelene kadar katettiği mesafeye büyük bir katkısı olan, daha doğrusu sinemayı başlı başına değiştirip ona farklı bir yol göstermeyi başarmış, çok önemli bir usta.

Kişisellik ve Bakış Açısı gibi kavramların sinemasal dünyada vücut bulmuş hali belki de. Bir hayal işiyle uğraşmayı seçmesine karşın en değişmez gerçekleri arayanlar için gözden uzak yerlere salt gerçeklere ulaşmaya yardımcı enfes ipuçları serpmekten geri kalmayan, kendi ruhunu, kendi dünyasını, hiçbir çekincesi olmadan ve soru işaretine yer bırakmadan aynen sinemasına aktarmış, sinemayı "içselleştirmiş" bir yönetmen.

Yalnızca maneviyat ile dolup taşan bir bedenin sinemaya aktardığı felsefi düşüncelerinin ağırlığı değil elbette Tarkovsky'yi bu kadar büyük yapan. Kamerasını kullanışı, sinemasal düzeni tamamen gözardı ederek bambaşka bir armoni içerisinde kurguladığı sahneleri ve kısa sayılabilecek filmografisinde işlediği her türü daha önce hiç ulaşması mümkün görülmeyen noktalara çekebilen benzersiz görüşü ile Tarkovsky'nin elinde sinema, kendi düşüncelerini ve hayal gücünü insanlara yansıtırken, uzuvlarını kullanır gibi rahat bir şekilde kullandığı bir araç sadece.



Elbette bir-iki paragraf yazıyla, üç-beş havalı övgü cümlesiyle anlatılıp geçilecek bir isim değil söz konusu olan. Eserleri üzerine günlerce tartışabilir, farklı açılardan ele alıp sinema duruşu hakkında iki karşı görüşte de sonu gelmeyecek sohbetlere girilebilir. Ancak tüm bunlar ne Tarkovsky sinemasının ihtişamını anlatmaya, ne de onu yermeye yeter.

Eserlerine tümden bakıldığında açıkça görülebilecek bir arayış ve kavrayış çabası, Tarkovsky'nin zihnine sığmakta güçlük çeken birçok fikrin, soru ve cevabın dönem dönem bir Travkovsky filmi olarak dışa vurulması, Tarkovsky için rahatlıkla filozof tanımı yapma cesareti veriyor insana.

Sinemacılığından önce önemli bir düşünür, bir filozof. Sinema ise düşündüklerini toparlamasına, kendi içinde tartıştığı şeylere bir çözüm getirebilmesine, ya da en azından kendini ve sorduğu soruların yanıtlarını aramasına yardımcı olan bir araç. Belki de herkesten daha çok Tarkovsky için sinema, sinemadan çok daha fazlası. 


"Offret" setinde...

Tarkovsky'nin her zaman üzerinde durduğu "Varoluşçuluk" etrafında şekillenen filmografisinin öznelliği, insanın kendisiyle bile tartışmaktan sıklıkla çekindiği, varoluşundaki çatlakları bir başkasının bu kadar net ve cesur bir şekilde irdeleme ve itiraf edebilme gücüne sahip olması ile sinemaseverlere büyük bir yardımcılık görevine soyunuyor, tabiri caizse dayanak noktası oluyor.

Tarkovsky filmleri sayesinde düşünmekten kaçınılan olgular günyüzüne çıkıyor, bölük pörçük fikirler mantıklı bir bağlamda buluşup süzgeçten geçmeye başlıyor. Tarkovsky'nin kendi inayeti için yarattığı filmler, izleyici için de bulunmaz bir kaynağa, eşsiz bir tecrübeye dönüşüyor.

Offret(kurban) ise büyük ustanın ölümünden hemen önceki son büyülü gösterisi. Ölümün tüm soğukluğu ve gerçekliğinin kendini gösterdiği, varoluş problemlerinin had safhada olduğu bir döneminde ortaya koyduğu, sinemasını oluşturan tüm unsurların mükemmel bir detaycılık anlayışıyla bütünleştiği, sonsuzluktan ziyade ıssızlık olarak ifade edilen bir yere yapılacak bir yolculuk öncesi hazırlık. Ölmekte olduğunu bilen(kanser) bir sanatçının kendi ifadesiyle son bir kez daha yakarışı. Kurban olacağını bilmenin ağırlığıyla, yine kendi ifadesiyle "umut ve güven ile" oğluna bıraktığı vasiyeti.



Beyaz perdenin gördüğü en müthiş monologlardan biriyle, Tarkovsky'nin düşün dünyasını oluşturmasına yardımcı olmuş düşünürlere göndermeler ve dünya hakkındaki görüşlerinin kısa bir özetini barındıran mükemmel tespitlerle dolu bir şekilde açılıyor Offret. Kapanışı ise sinema tarihinin belki de en dokunaklı finalini barındırıyor. Film boyunca üzerine edilen kelamlar, satır aralarında söylenen sözler, her şey vücut buluyor ve Tarkovsky'nin sanatçı dokunuşlarıyla mükemmelleşiyor.

Tarkovsky için bile sade sayılabilecek bir anlatıma ve görselliğe sahip olan Offret'in bu yazının konusu olmasının temel sebebi de bu yalınlık tercihi. İsmin ve yukarıdaki cümlelerin ağırlığıyla yüzleşmenin, gündelik sinema izleyicisinin gözünü korkutması muhtemel "sanat filmcisi" Tarkovsky'nin dünyasına girebilmenin en kolay yolu, en yakındaki kapı Offret.

Uzun planlar konusundaki uzmanlığı ile görsel anlamda kolay kolay eşi bulunamayacak dehasını, aslında eleştirmenlerin ve sevenlerinin yargıladığı bir biçimde fazla gözle görülebilir bir üslupla Bergman sinemasını andırarak birleştiren ustanın kendi yarattığı sinemaya en uzak mesafede duran film belki de Offret. 


Tarkovsky'nin en uzun planı, Otto'nun dairesel hareketleriyle büyüleyici.

Biraz dağılacak ama; Aslında Bergman'ın filmlerinde de çalışmış Sven Nykvist'in görüntü yönetmenliği ile Bergman'ın favori aktörlerinden Erland Josephson'un varlığı, ustanın sürgün yıllarında olduğu için filmi İsveç'te çekmiş olması, bu nedenle de kendi ekibiyle çalışma imkanı bulamaması, bu benzerliğin doğal bir sonuç olduğunu gösterebilir. Kaldı ki Bergman'a duyduğu saygıyı da kimseden hiçbir zaman gizlememiştir, bu bağlamda yapılan eleştirilerin bir manası da kalmıyor aslında. 

Konuya dönmek adına; Hem Bergman isminin yaratabileceğini umduğum rahatlık, bir parça da bu benzerliğin yarattığı sadelik sayesinde Tarkovsky sinemasına girmede kolaylık sağlayabileceğini düşündüğüm için seçtiğim bir film Offret. Elbette metaforlar, semboller, imgeler dünyasına aşina olma ön koşulu ile birlikte.


Tarkovsky'nin modernizm eleştirileri, varoluş sorunları, pozitivist düşünceleri ile yoğrulmuş aktör, gazeteci, filozof, sanatçı Alexander karakterinin konuşkanlığı, Tarkovsky'nin son bir çabayla zihnini tamamen boşaltmaya çalışmasının hazin bir göstergesi belki de. 


Final için ipucu olsun.

Bu baskı ile öyküsel anlamda tökezliyor gibi görünse de aslında "Başlangıçta sadece söz vardı..."'yı oldukça haklı çıkartan bir üslupla, monolog ve diyaloglar üzerinden çok özel bir hikaye anlatıyor Offret. Alexander'ın söylediği hemen hemen her söz, çağdaş ve uygar dünyanın suratına atılan bir tokat, materyalizm üzerine indirilen bir balyoz gibi tesir etmekte. İmgeler ve semboller ise benliğin bilinmeyenlerine karşı verdiği savaşta elindeki tek cephane.

Biraz dikkatli izlendiği takdirde sinemanın can damarı olduğunu düşündüğüm imgelerin gücünün net bir şekilde ortaya çıktığı, katastrofik sahnelerinin her birinde insan zihninin bir başka karanlık köşesine ışık tutan Tarkovsky'nin büyüklüğünü tekrar tekrar ispatladığı, hem görsel, hem de düşünsel anlamda bir başyapıt. Yalnızca 115 plan ile sinema sanatının en görkemli örneklerinden birisi.

Daha öve öve bitiremeyebilir, detaylarda kendimi de, sizi de boğabilirim. Ancak keşfedilmesi gereken, kişisel bir tecrübe olması gerektiğine inandığım şeyler uğruna artık susayım. Tek temennim klasik sinema algınızı bir kenara bırakmanız ve bambaşka bir tecrübe için Andrei Tarkovsky sinemasına bir şekilde bulaşmanız.


Sinemacıya bambaşka bir bakış açısı bahşeden, izleyiciye sinemanın algısal tecrübe kazanabilmeyi sağlayacak eğitmenliği sunabilen, eşsiz bir sinema dünyası yaratan, ışığı sayesinde çok daha farklı yollarda, çok daha başka isimlerin günümüzde parlamasına yardımcı olan, sinemanın en önemli birkaç dehasından biri, Andrei Tarkovsky'ye saygılarımla, sürç-i lisan ettiysem affola, mutlu günler. 









1 yorum:

  1. Bu ismi ilk defa duyuyorum, tanrılar becersin beni. Yazıyı zevkle okudum ve inanılmaz bir merak ve keşfetme duygusu oluştu naçar bedenimde. Filmler dışı böyle yazı inceleme gayet iyi olmuş, film dışı derken yönetmen yani anladın sen. Hatta aktör ve aktris incelemeleri de yazsan çok güzel olur. Biraz daha ileri gidiyorum, en beğendiğim aktrislerden biri olan Anna Karina başlığı altında bir yazı olsa ne iyi ne tatlı olur. Onun hakkındaki düşünceleri başkasının ağzından duymayı çok isterim, eminim sen de onu tanıyorsundur. Müzik de gene güzeldi, sayende farklı şeyleri tanıma fırsatı buluyorum, tenks.

    Bu arada Offret filmini de indirmeye başlıyorum. Sağol be, hakkatten.

    YanıtlaSil