28 Mayıs 2014 Çarşamba

Ne Uzun Ne Kısa: "Pizza&Bira" (2)

Selam. Bugün epey önceden bir heyecanla başlayıp üstüne taş koyamadığım bir seri yaratma çabasını diriltmeye çalışacağım. Gariplikleriyle gönülleri kazanmış filmlerden devam ediyoruz. Bu sefer müzik de var:


İki film birden inceleyeceğimiz bu yazının ilk konuğu şöyle:


Akıllı olmaya çalışıp olamamış bir film aslında Rubber. Yönetmen Quentin Dupieux'nin kendi kaleme aldığı film, klasikleşmiş seri katil-sapık filmlerine eleştirel gözle bakan enteresan bir yapım. Şöyle ki; bir adet tekerlek var ve bu tekerlek seri cinayetler işleyen bir ruh hastası. Evet.

Do not mess with a tire?

Ortamcıların vazgeçilmez muhabbet konularından biri olan Canon'ların Mark II'si ile çekilen filmin öyküsü ise ilk aklınıza gelecek seri katil filmiyle aynı. Uçsuz bucaksız çöllerde var olmuş bir manyak var, karşısına çıkan insanları öldürüyor (bizim manyağımız patinaj çekiyor bir süre; böylece karşısındaki insanın kafası patlıyor. Sorgulamayın, patlıyor işte.) ve elbette takıntılı olduğu bir kadın var vesaire vesaire. Tek fark baş karakterin bir kamyon tekerleği olması.

Yeri gelmişken; izlediği çok kötü bir filmin ardından aynı tür bir filmin don lastiğinden karakterlerle de çekilebileceğine dair eleştiri yapmış birisi olarak Rubber'ın fikrinin oldukça tırt olduğunu belirmek istiyorum.


Hollywood'a taşlama olarak bakıldığında aslında gayet ele gelir bir film olan Rubber, kahramanın bir tekerlek olmasına rağmen sonuna kadar kendini izletebiliyor olması ile de eleştirisinin haklılığını gösteriyor aslında. Daha önce tecrübe edilmiş benzer filmler nedeniyle izleyicinin beyni tekerleği direk benimseyip kabul ediyor zira. Buna rağmen insanın aklına "başka işiniz yok muydu abi?" sorusu da gelmiyor değil tabii. Fransa insanının gariplikleri diyerek geçiyoruz.

Tekerlek filan ama kadından da anlıyor tabii ki.
Biraz daha kısa tutulsa belki daha vurucu olabilecek Rubber'ı abukluk olgusu ile arası açık olmayan herkese tavsiye ediyorum elbette. Her şey bir yana o tekerleğin mutlu mutlu zig zaglar çizmesi, sevdalı olduğu karakterin yalandan cilvesine kanıp da kendini koyvermesi, yürümeyi, koşmayı, öldürmeyi öğrenmesini izlemek gerçekten çok eğlenceliydi.

Neler diyorum lan ben. Neyse kapatalım bu konuyu artık.



İkinci konuğumuz ise hiçbir gayesi olmayan, iyice tırt bir film:


Knights of Badassdom dandikliğiyle gönüllerde taht kuran filmlerden. FRP denen hadiseyi temeline alan filmde gerçek hayatın sillesini yiyen bir karakterin arkadaşları tarafından LARP (canlı rol yapma oyunu diyelim buna) organizasyonuna dahil edilmesi ve akabinde gelişen fantastik olaylar konu ediliyor. Biraz eğlenceli müzikleri, biraz Dünyayı Kurtaran Adam'ı aratmayan kötü ötesi efektleri ve çoğunlukla da Peter Dinklage sayesinde şu an bu yazıya konuk olan Knights of Badassdom, 2000 yapımı Dungeons&Dragons filminden bu yana izlediğim en kötü FRP filmlerinden bir tanesi ve gerçekten nefis. (hehe)


Şimdi şu sahneyi görüp de filmi merak etmemek mümkün mü? Bence değil.

Peter Dinklage'in şaşmaz oyunculuğu ile çekilebilir bir hale gelen filmimizde bir noktadan sonra şaka kakaya dönüşüyor ve oyun olarak başlayan bir aktivite ciddi ciddi ölüm kalım mücadelesine dönüyor. Oyunda büyü yaparken söylenmesi gereken sözlere örnek olması için dandik bir kitapçıdan alınan bir kitap gerçekten de çok eski ve lanetli bir kitap çıkıyor ve geniş bir alanda ellerinde kauçuk kılıçları, sahte zırhları ile prensler, şövalyeler, elf bakireleri taklidi yapan bir grup genç cehennemden gelen bir iblis ile karşı karşıya kalıyor. Eh, sizi bilmem ama ben böyle filme bir bira açarım.

Böyle göründüğüne bakmayın, baya gülünç aslında.

"True Blood" diye bir şeyden tanınabilecek Ryan Kwanten ve zamanın Serenity'sinden bilebileceğiniz Summer Glau hanım da Peter Dinklage'e eşlik eden isimler, diyeyim de; belki buralardan fanboy/fangirl düşürür, ilgi çekerim. 1988'den beri dürüstlük bizim işimiz.


Okul yıllarında bir dönem bile olsa FRP'ye ilgi duyduysanız kesinlikle kaçırmayın derim zira tüm uydurukluğuna rağmen konuya bir parça da olsa hakim olan izleyiciler için arada tam "geek" işi espriler de mevcut.

Bu seferlik de bu kadar. Mutlu günler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder