26 Mayıs 2014 Pazartesi

Godzilla - "Tişikkirlir Gidzilli"

Selam. Bugün canavarların kralından, Godzilla'dan bahsedeceğiz. Müzik yok bu sefer, benim yerime de dinleyin bir şeyler.


Bir şeyleri kontrol edebiliyor olduğumu sandığım ve çok büyük yanıldığımı gördüğüm bir dönemime denk gelmiş olmasının da etkisiyle Godzilla'nın yeni filminin temel dayanak noktasını buna benzer bir çıkarım yapılabilecek şu cümle üzerinden kurmak mümkün: "İnsanoğlunun kibri doğanın bizi kontrol ettiğini değil de, bizim doğayı kontrol ettiğimizi düşünmesidir." 

Filmin sırtını yasladığı bu cümle, 60 yıllık Godzilla tarihinde farklı bir Godzilla filminin çıkmasına ön ayak olmuş. Darwin'in evrim kuramının esas noktalarını temel alarak yapılan girizgah ile Godzilla ve diğer iki benzer "fazla gelişmiş" canavarın nasıl günümüz dünyasında bir anda ortaya çıkabildikleri, geçmişleri ve varlıkları oldukça makul bir şekilde kurgulanmış. Günümüzde nedense sinema izleyicisinin beklentisi "gerçekçilik" üzerine kurulu bir hale gelmiş iken yapılması gerekli olan bir açıklamaydı belki de. Yeterli de olmuş ve bu açıdan takdirimi kazanmayı başardı, diyelim.


Felaket filmleri ve felaket sonrası filmlerini cezbedici bulmamın yanı sıra Godzilla'ya ayrı bir sevgi besleyen biri olarak 2014 Godzilla'sı ile ilgili esas eleştirim bu filmde de vazgeçilmemiş Hollywood klişeleri üzerine olacak. Çalıştığı nükleer tesiste çıkan bir kazada karısını kaybeden, yaşanan olayın kaza olduğuna bir türlü inanmayan (belki de karısının ölümüne sebep olacak emri kendisi verdiği için inanmak istemeyen) ve "hükümet bizden bir şeyler saklıyor," algısındaki her yarı-deli vatandaş gibi takıntılı bir halde bu işin peşinden koşan Joe Brody ile başlayan hikaye, her ne kadar neticede haklı çıkacak olsa da oldukça dramatik ve alt metinlerde barındırdığı gereksiz mesajlarla iyiden iyiye izleyiciye Godzilla'yı unutturmaya başlamışken Brody'nin oğlunun kendi karısına ve küçük çocuğuna ulaşma yolculuğuna evriliyor ve aynı pompalamalar bu karakterler üzerinden devam ediyor bu sefer. 

Bu bağlamda bir türlü bitmek bilmeyen drama, Godzilla'nın görkemine bir değil, iki değil, beş parça gölge düşürüyor. Bu noktada belki de başa dönmeli ve "doğa" kavramını bir parça küçültüp "insan doğası"na inmeli, doğasını değiştiremeyecek olan varlıkların değişebileceklerine olan inancımızı sorgulamalıyız. Hoş, bu inanç ve umut bile doğamızın bir parçası ve bu nedenle de belki sonsuz bir kısır döngüye hapsolmuş durumda yaşamaya mahkumuz ama bir gün Hollywood'un klişelerden vazgeçeceğine inanmaya devam edelim yine. Neyse, en azından bu defa Batı Yakası darmaduman oluyor. New York sağlam.

Joe Brody karakteri olmasa da olurdu.

Garip mesajlarla dolu bir önceki paragrafın ardından yazının eksenini daha da kaydırmadan tekrar Gojira'ya dönecek olursak; tüm bu karmaşayı askeri bir çatışmaya indirgeyerek ele alması yönetmen Gareth Edwards'ın düştüğü tuzak olarak değerlendirilebilecek olsa dahi, bu çatışmada A.B.D ordusunun çaresizliğinin açıkça ortaya konması ve Ken Watanebe'nin canlandırdığı doktorun sağlam tespitleriyle zaten asıl mevzu olan, kendine ait zannettiği dünyada yaşanan büyük bir olayı yalnızca seyirci olarak gözlemleyebilecek kadar etkisiz olan insanın kendince bu durumu değiştirme çabası daha direkt bir şekilde yansıtılıyor. Keşke Teğmen Ford'un aile dramına tanıklık etmek yerine bu karakter ile açılan yolu daha açık ve net bir şekilde görebilseydik.

Nükleer test diye bizi yemişler.

Tabii tüm bu fikirler ve eleştiriler filmi izlerken alınabilecek keyfi kesinlikle baltalamamalı. Zira bir "blockbuster" olma gayesi biraz çatlamış olsa da, asla göze batmayan CGI, görsel bütünlüğün mükemmelliği ve yumuşaklık enfes bir seyir keyfini de beraberinde getiriyor. Üç boyut teknolojisinden pek yararlanılmamış olmasına ve genelde olayları bir hayli uzaktan izliyormuş gibi hissettirse de Godzilla'nın ve diğer MUTO'ların hareketleri, etrafla etkileşimleri müthiş. Nadir de olsa güzel espriler, epik sahneler, oturduğunuz yerde sizi coşturabilecek anlar mevcut.

Şöyle keyifli bir iki saat geçirmek, çocukluğunuzun Godzilla'sının geldiği son hali görmek ve CGI teknolojisinin adam akıllı kullanıldığı (yine aklıma bilgisayar oyunu karakteri Legolas geldi bak) bir film izlemek istiyorsanız Godzilla'yı kaçırmayın derim. Filmden sonra da eşinizle dostunuzla radyasyon yiyen bir yaratığa karşı neden askerlerin 30 kilo teçhizatla saldırdığını, Juliette Binoche'ın bu filmde ne aradığınız, Godzilla'nın mahallenin külhanbeyi havalarını, Ken Watanabe'nin tüm film boyunca bir türlü geçmeyen şaşkınlığını ve son sahnedeki "Tişikkirlir Gidzilli"'yı tartışır, güler eğlenirsiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder