14 Mayıs 2014 Çarşamba

Big Bad Wolves

Selam. Ben bu sayfaya yazı yazma işini hızlandırmayı düşündüğüm her anda ülkede yeni bir felaket yaşanır hale geldi. Soma'da hayatını kaybeden ve kurtarılmayı bekleyen yüzlerce işçi var. Söyleyecek bir şey yok. Hasbelkader hala duymayan, başka taraflara bakmaya devam edenler varsa bu yazı vesilesiyle öğrensinler. Baya ölüyor insanlarımız. 

Tabii bir şekilde hayat devam ediyor ve biz kendi küçük ama rahat dünyalarımızda takılmaya devam ediyoruz. O halde bir şarkı patlatalım, bir sigara yakalım ve boktan şeyler hakkında bile kendimizi iyi hissedelim:



Quentin Tarantino'nun "2013'ün en iyi filmi" olarak değerlendirdiği, bu nedenle de ortamlarda bir anda ünlenen Big Bad Wolves, Tarantino'nun zevklerini az çok bilen izleyicileri hayal kırıklığına uğratmayacak ölçüde kimi aşırılıklara sahip, buna karşın sürükleyici senaryosu ve ciddiyetine leke sürmeden kotarılmış kara mizah unsurlarıyla 2013'ün en iyisi değil belki ama ilk 10 sırada rahatlıkla kendine yer bulabilecek bir film.



Coen biraderlerin çok başka bir seviyede işledikleri kara mizahla büyük benzerlikler taşıyan Big Bad Wolves, tüm hikayenin bir enteresan Kırmızı Başlıklı Kız masalı kurgusunda işlenmiş olmasıyla bile gönülleri fethediyor. Kızı öldürülen, üst sınıf bir adamın, soruşturma sırasında yaşanan skandallar nedeniyle görevinden azat edilmiş bir polis memuru ile birlikte, tek şüpheli konumundaki din öğretmeni karşısında kendi adaletlerini kendilerinin sağlamaya çalıştığı -kimi zaman epey kanlı bir şekilde- bir hikaye üzerinden ilerleyen filmin basit intikam filmlerinden farkı ise kurgusu ve mizahi yönü olarak karşımıza çıkıyor.


Evet, Big Bad Wolves kan ve şiddeti sakınmadan gösteren bir film ve eminim 1-2 sahnede tadınız kaçacak. Buna karşın mizah-şiddet dengesi o kadar iyi oturtulmuş ve iki olgunun dozajı da o kadar düzgün ayarlanmış ki, herhangi bir sahneye takılıp kalmanız mümkün olmuyor. Bu sayede de film daha bütünlüklü bir hale geliyor elbette.



Senaryosu aslında oldukça zayıf. Açığı da bol. Fakat yönetmen Aharon Keshales ile kendisinin okuldaki hocası Navot Papushado o kadar başarılı bir yönetime imza atmışlar ki, belki de uzun bir süre sonra ilk defa bir filmi tam manasıyla "yönetmen başarısı" olarak kabul ettiğimi ve bu şekilde beğendiğimi söylemek gerek. Atmosferi, mizahi detayları ve inanılmaz başarılı müzikleri sayesinde iyice psikopat bir hale gelen gerilimi Big Bad Wolves'un belki de bu sayfada kendine yer bulmasının en büyük sebeplerinden bazıları.

Bir başka ve muhtemelen benim nazarımda en kıymetli sebep ise filmin manşet cümlelerinden bir tanesinin "Bazı insanlar gerçekten kötüdür," olması. Filmin bitimindeki özümseme sürecinde zihnimde canlanan düşüncelerin büyük bir bölümünün insanlık olarak asla kabul etmesek de içimizde bir şeylerin ölüşünü izlemekten keyif alan, her ne açıdan bakılırsa bakılsın "manyak" tanımı altında değerlendirilmekten başka bir sınıflandırılmaya sokulamayacak insanlar olduğu yönünde olması, sık sık kendime tekrarlamak zorunda olduğumu bildiğim bu düşüncelerin dışarıdan bana hatırlatılmasından duyduğum memnuniyet ile beraber Big Bad Wolves'un değerini arttıran bir etmendi, diyebilirim. Karakter yazımındaki başarı da gerçekten kayda değer. Özellikle "Yoram" (Baba) karakteri sapkınlığın ne kadar kolay bir şekilde gizlenebilecek bir şey olduğunun kanıtı olması açısından efsane.




Çok büyük bir ihtimalle Hollywood bu filmi de yeniden çekecek ve içine de tükürecek. Zira her ne kadar bir İsrail filmi olmasına rağmen barındırdığı enfes öz eleştiriler ve tespitler (özellikle Iphone diyaloğu) ile siyasi hiçbir kaygısı olmamasına karşın belirli başlı toplumsal gerçeklikleri objektif bir biçimde yansıtmaktan geri durmayan bir film. O nedenle fırsatını bulduğunuz anda izleyin, zira önümüzdeki yıllarda büyük sükseyle, reklamla geldiğinde eminim hakikisinden alacağınız tadın yarısını bile o görkemli Hollywood versiyonundan alamayacaksınız.

Senaryodaki kopukluklar, kurguyu bozmamak adına sık sık başvurulan kimi klişeler ile alışageldik olmayan finaline kafanızı yormayın. "Ay şiddet varmış," diyerek uzaklaşacak okuyuculara da sesleniyorum: Uzun ve ağır açılış sekansı ile birlikte gerçekten de dandik bir intikam öyküsü izlemediğinizi fark edeceksiniz. Mühim olan filmden neyi ne kadar almaya dair vereceğiniz karar.

Mutlu günler.

P.S: İsviçre'li ünlü ressam, heykeltraş, set tasarımcısı Hans Rudolf Giger, 12 Mayıs 2014 tarihinde evinin merdivenlerinden düşerek hayatını kaybetmiş. Kendisine "Alien" çizimleri, siber punk ve genel olarak bilim kurgu dünyasına kattıklarından dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Huzur içinde yatsın. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder