16 Ocak 2015 Cuma

Leviathan

Selam. Bugün sizlere ülkemizde yeni (bugün) gösterime girmiş olan "Leviathan" filmini öveceğim. Rus sineması fobiniz yoktur umarım. 

Müzik: 




 Andrey Zvyagintsev'in son şaheseri Leviathan


Son dönem Rus sinemasının en önemli isimlerinden biri Andrey Zvyagintsev. Özellikle filmografisindeki Dönüş ve Sürgün gibi iki şaheser bulunduran yönetmenin son filmi Leviathan, bu sene büyük bir bölümü fiyasko olan 87. Oscar Ödülleri Adayları arasına girmesiyle en azından amorti umuduyla bir parça da olsa bizleri keyiflendirdi. 

17. yüzyılın en büyük siyaset felsefecilerinden olan Thomas Hobbes tarafından kaleme alınmış Leviathan, sözcük anlamı itibariyle İncil'de tasvir edilmiş bir dev bir deniz canavarını tanımlıyor. Hobbes'un eserinde ise bu canavar kitleleri kontrol altına alan, denetleyen ve dilediği gibi yöneten bir mekanizma olarak işlediğini gördüğü devlet yapısı olarak karşımıza çıkıyor. İnsanların birlikte yaşamalarını sağlayan ancak bu birliktelik sayesinde de onları köleleştirip erkin kontrolü altına alan bir sistem. Uzatmaya gerek yok, az çok herkes biliyor devletin ne olduğunu.

İç sıkılması. Türlü daralmalar.

Leviathan'ın alt metnini doğrudan kabul edip anlamak, Zvyagintsev'in bakış açısını da doğru değerlendirmek için oldukça önemli. Sözcüğün iki karşılığı da filmde karşımıza oldukça etkin ve güçlü bir şekilde çıkıyor. 

Devletin el koymak istediği bir arsanın üzerine kendi çabalarıyla diktikleri evleri için mücadele eden bir ailenin yaşamına odaklanan Zvyagintsev, bireyin sırtını yaslama eğiliminde olduğu tüm değerleri bir bir yıkarak seyirciye oldukça karamsar bir ana fikir sunuyor.

"Ben avukatım, ben gerçeklere inanırım," cümlesini sık sık yineleyen Dmitriy ve filmin hemen başındaki trafik polisinin yaşamı üzerine Nikolay ile kurdukları diyalog ile başlayan bu yıkım süreci, nihayetinde bireyin erkin güç karşısındaki yıkımıyla nihayete kavuşuyor.

Kime güvenebilirsiniz? Dostlarınıza mı? Sevdiğinize mi? Devlete mi? O işi bir geçelim isterseniz, diyor Leviathan.

Rus dediğin insanın ekmeği suyu vodka tabii. Nazdarovya!

Çok kapsamlı ve ciddi bir metafor ile yola çıkarak yarı yolda daha farklı bir tercih ile güven duygusunun sorgusuna geçen Leviathan'ın en büyük gücü de güvensizlik üzerine kurduğu yalnızlığı müthiş yansıtması ve hissettirmesi. Din, devlet ve aile arasında sıkışmış kalmış bir insanın aslen ne kadar kırılgan ve güçsüz olduğunu enfes bir şekilde göstermesi belki de.

Açılış ve kapanış sahnelerinde kayalara vuran dalgalara yer verip her iki sahnedeki küçük ama önemli birer detay ile imzasını da atmayı ihmal etmeyen Zvyagintsev, "Elena" ile kariyerinin en özelliksiz işine imza atıp düşüşe geçmiş olsa da Leviathan sayesinde yine ne kadar önemli bir sinemacı olduğunu göstermiş oldu.

Nuri Bilge Ceylan'ın Kış Uykusu ile damgasını vurduğu Cannes'dan da boş dönmemiş olan Leviathan, topladığı ve toplayacağı ödüllerle daha bir süre adından söz ettirecek belli ki. O yüzden iyisi mi kendinize bir iyilik yapın ve bu hafta sonu Leviathan filmine gidin. Ve elbette çıkışta içinizdeki sebepsiz(!) vodka içme isteğini bastıramayacak hale gelirseniz bana da haber vermeyi unutmayın! Mutlu günler.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder