Denis Villeneuve, özel bir dünya yaratmakta başarılı bir yönetmen. "Incendies" ve "Prisoners" gibi filmler ile kendini sevdiren (plasedeki "Maelström"'i de unutmayalım) ve filmlerinde belirli bir renk ahengi ile kendi dünyasını rahatça izleyiciye kabul ettiren bir isim. Bu yazıya konu olan son eseri "Enemy" ise yönetmenin en soyut, en zor anlaşılır filmi. O nedenle seyirlik bir şeyler arayanlar, yahut izlediği filmde olan bitene kafa patlatmak istemeyenler uzak durabilir bu filmden. Ha yok ben deliyim, uğraşıp dururum filmle diyorsanız o halde yazının devamını okurken arkada çalacak müzik şöyle bir şey:
Enemy izleme rehberine geçebiliriz artık. Yazının devamı bir parça spoiler içeriyor olabilir ancak filmi izlerken ya da izledikten sonra doğru çıkarımları yapabilmek için ne yazık ki bu şart:
Ünlü romancı José Saramago'nun "The Double" adlı romanından uyarlanan "Enemy" filminde Jake Gyllenhaal eşinin hamile kalması ve "baba" olacak olmanın stresi ile birazcık kafayı yiyor. Fakat iyi yiyor. Kabul edelim, güzel yiyor.
Evvela şunu belirteyim; işlenen konu aslında oldukça evrensel bir buhrana işaret eden cinsten. İmgesel anlatımın sınırlarını zorlayan biçem nedeniyle çok şahsi bir mesele anlatılıyor gibi görünüyor olsa da kendini sıkışmış hisseden bireyin, baskıya tahammül edemeyerek farklı bir arayış içine düşmesi her insanın hayatında bir dönem yaşadığı bir şey aslında.
Hayır, bu geceleri Kanal D'de gördüğünüz "Dev Örümcekler" serisinin devam filmi değil. |
Filmde iki farklı Jake Gyllenhaal ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Biri tarih öğretmeni, biraz nevrotik, epey depresif bir adam. Diğer Jake ise havalı kıyafetleri, hızlı motorsikleti ile bir aktör. İki farklı yaşam biçimi olarak değerlendirin bu karakterlerin özelliklerini. Depresif Jake bir gün bir film izliyor ve filmde kendisine tıpatıp benzeyen aktör Jake'i görüyor ve bu adamın peşine düşüyor. Tarih öğretmeni (Adam) esas adamımız, aktör (Anthony) ise yan eleman yani. Buraya kadar tamamız. Örümcekler ne ayak, ona birazdan bakacağız.
Filmin hemen başında Adam'n annesi telefonda "Yeni daireni gördüm. Bu halde nasıl yaşıyorsun?" gibi bir cümle kuruyor. Adam ise hamile karsını terk edip uyduruk bir yer tutmuş, burada sevgilisiyle yaşamakta. Demek ki annenin gördüğü yeni daire bu uyduruk yer olmalı, değil mi? Gündüzleri tarih öğretmenliğine devam ederken, geceleri kulüplere giden, seksten sekse koşan bir adama dönüşmüş Adam. Sevgilisi bile var. Tarih öğretmeni Adam, kendisine kaçış olarak Anthony'yi yaratmıştır yani. Karısndan, işinden, hayatın kendisinden kaçtığı bir başka persona oluşturmuştur.
Ortalık biraz karışıyor, evet. |
Yine filmin başındaki gece kulübü sahnesinde seksi bir kadın elinde tepsiyle gelir ve tepsiden bir örümcek çıkar. Topuklu ayakkabısı ile örümceği ezmek üzereyken sahne kapanır. Anthony "ne arıyorum ben burada," bakışları içerisinde bizlere parmağındaki alyansı gösterir. Bunu da cebe atalım. Bir üst paragraftaki bilgiler ile burayı karşılaştırıp kim esas adam bir daha düşünün o zaman.
Örümcek, filmde kontrolü ve otoriteyi temsil ediyor. Tarih öğretmeni Adam'ın derslerinde işlediği konuyu düşünürseniz, şehrin üzerinde gezen örümceğin ne anlama geldiği daha açık bir hale gelebilir. Burada numara yapmıyorum, gerçekten de örümcek muhabbetinin anlamı bu.
Filmde sürekli bahsi geçen altı aylık zaman dilimi de hamileliğin başlangıcına ve Adam'ın kafayı yediği zamana işaret ediyor. Ajanstaki muhabbeti hatırlayın.
"Kaos, anlaşılamayan bir düzen biçimidir." Filmin ana cümlesinde bahsi geçen kaos, Adam'ın zihnindeki kaostur. Geçmiş ile şimdiki zamanda, hatırlamak ve yaşamak arasında gidip gelen olay örgüsünün yarattığı kaosa işaret ediyor bu cümle de. Güzel ağabeyciğim, madem kadın hamile kalınca kafayı yiyeceksin, alsana bunun önlemini ya. Delirttin burada bu kadar insanı. Hayret bir şey.
Bu şimdi Anthony'nin eski sevgilisi mi, o anki bir çekim mi, yoksa Adam'ın sevgilisi mi ? |
Tabii şöyle de bir durum var ki aslında Anthony esas eleman olabilir. Anlatıcı rolünde karşımıza çıkan kişi Anthony çünkü. Üstelik Adam da sürekli aynı dersi veriyor okulda. Yani sanki bir rüya yaşanıyor orada. Sanki Adam karakteri hiç yok. Kafalar karıştı mı? Ne güzel.
Örümcekteki cinsel sapkınlık ve kontrol/otorite sembolünü, iki karakterdeki ortak kimi sapkınlıkları (yukarıdaki karenin yer aldığı sahneyi bir daha izleyin) -Jake'in diyeyim artık da devreler yanmasın- annesinin verdiği çok sağlam ipuçlarını ıskalamayın derim filmi izlerken. Bunun dışında Adam mı gerçek, Anthony mi gerçek tartışmasını kendi zihninize bırakayım. Ha, son sahneye kadar muhtemelen tüm bu yazdıklarım havada kalacak muhtemelen ama sonrasında yavaş yavaş parçaları birleştirip büyük resmi görmeye başlayacaksınız bence. O ana gelene kadar cebinize atmanız gereken şeyleri göstermeye çalıştım sadece.
Denis Villeneuve artık gözümde özel bir yönetmen haline geldi. Hem kurgusu, hem renkleri, hem de izleyiciyi epey zorlayan anlatımıyla Enemy'yi çok özel bir yapım haline getirmeyi başarmış. Filmi izleyenler beni bulsunlar da biraz daha muhabbetini döndürelim. Zira ne kadar yazsam da yeterli gelmiyor.
Adam (Jake değil, Denis olan adam) 95 dakika bizim kafamızı karıştırmış durmuş, o halde ben de şu yazıda biraz kafa karışıklığına sebep verebilirim diye düşünüp biraz muziplikler yapmış olabilirim. Hoş görünüz.
Mutlu günler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder