5 Haziran 2014 Perşembe

David Cronenberg

Selam. Daha önce Andrei Tarkovsky için, Offret filmi ile birlikte kaleme aldığım yazının bir benzerini de pek sevdiğim bir yönetmen olan David Cronenberg için yazmaya karar verdim. İnanır mısınız, yazdım da üstelik.




Sinemaya girdiği ilk yıllarda "body horror" denen bir tür yaratmış, insan bedenindeki çarpıklıklar, bozulmalar üzerine filmler yaparak bunun insan ve toplum psikolojisi üzerindeki etkilerini işlemeye çalışmış, A Naked Lunch gibi, Videodrome gibi, gayet derin ve bir o kadar da fantastik filmler yapmış bir yönetmen Cronenberg.Sonrasında ise benzer bir psikolojiyi şiddet ve içgüdüler üzerinden yorumlamaya başlıyor. Sinemaya genel izleyicinin sıklıkla burun kıvırdığı korku ve bilim kurgu türlerinde başlayıp, zamanla evrilerek kendine ait bir sinema üzerinden benzer temaları izleyiciye aktarabilmiş olması bence baya büyük bir iş. 

Kendi derdini daha geniş kitlelere anlatabilmek adına tabii ki bir noktadan sonra bir parça ana akım sinemaya yönelmesi kaçınılmazdı gerçi ama hali hazırda belirli bir kitle için "kült" haline gelmiş bir yönetmen için böylesine sert bir değişime gitmek herhalde pek kolay değildir. Bu yöndeki ilgi çekiciliği ve enteresanlığın yanı sıra bir de kalıpları sallamıyor oluşu Cronenberg'i şahsına münhasır bir insan olarak görmeme ve sinema dünyasında ayrı bir noktaya koymama yetiyor da artıyor. Stanley Kubrick hakkındaki baya ilginç fikirleri, her ne kadar asla kabul etmediğim bir şey olsa da "en azından teorik anlamda, düşünsel süreçte perdeye yansıtılamayacak hiçbir şey olmaması gerektiğini aklımızdan çıkarmamalıyız," özetindeki görüşleri gerçekten de üzerine tartışılabilir şeyler. 


Hızlı başlayınca müziği unuttum. Şöyle olsun:



Haliyle birbirinden ayrılabilen, geniş bir arşive sahip olan Cronenberg'i üstün körü tanıttıktan sonra bir de Cronenberg filmlerinden biri hakkında bir şeyler atıp tutayım o zaman, karşınızda Eastern Promises:



Cronenberg'in değişim sürecinin ilk meyvelerinden olan Eastern Promises (Şark Vaatleri), yine Viggo Mortensen'in başrol oynadığı "A History of Violence"'ın peşine gelmiş, benzer bir film olup olmayacağı konusunda da bizleri meraklandırmıştı. Zira A History of Violence her ne kadar birçok açıdan Cronenberg stilizmini net bir şekilde yansıtsa da, ana akım sinemayla fazlaca dirsek temasında olduğu yönünde eleştirilere de maruz kalmıştı. Neyse ki Eastern Promises çok daha "Cronenberg" bir film çıktı.




Sinemada şiddet çok da tasvip ettiğim bir şey değil. Bir mastürbasyon aracı olarak kullanılmasına da karşıyım. David Cronenberg'in şiddetten asla kaçmayan, hatta kimi sahnelerde şiddeti en temel aracı olarak kullanan bakış açısını çok ayrı bir yere koymamın ve bu tip bir sinemaya tahammül edebilmemin sebebini ise aslında Cronenberg'i sevme sebebim olarak da gösterebilirim: David Cronenberg'in işlediği konu o kadar ciddi ve o kadar gerçek ki, kurgu olarak yaşanan hadiselerin gerçekten de dünyanın bir yerlerinde sürekli yaşandığını bildiğimden, izlediğim sahnelerde iğrenme, rahatsız olma ve benzeri bir duyguya girme ihtimalim tamamen ortadan kalkıyor ve bunlar yerine salt gerçeği görmenin şok ile karışık garip bir farkındalık hissi ile doluyorum.


Hayatımda izlediğin en acayip sahnelerden biriydi hamam sahnesi.

Eastern Promises'da bastırılmış duygular, sahte kimlikler ve şiddet o kadar kusursuzca işleniyor ki, "çözüm" aşamasına geçildiğinde film boyunca alt metinler olarak karşınıza çıkan olguların filmin muhteviyatını oluşturduğu gerçeğini anlayıp büyük bir "VAY BE!" patlatıyorsunuz.


Yavaş açılan ve gelişen hikayeyi özetlemeye çalışıp filmin derinlerdeki değerini azaltmak istemiyorum ama kabaca bir fahişenin çocuğunun doğumuna tanıklık eden bir hemşirenin, doğum esnasında ölen kadının çocuğunun kimliğini bulmak üzere çıktığı yolda İngiltere'nin yeraltı dünyasında hüküm süren bir Rus ailesiyle karşılaşır ve ailenin içine sızmış gizli bir polisle tanışmasıyla olaylar gelişir, diyeyim. Ancak şimdiye kadar söylemeye çalıştığım her şey, bu özetin "ucuz" duruşunu engellemek içindi aslında. Bu yüzden sakın bu özete bakarak bir karara varmayın.



Eastern Promises ile ilgili yapılabilecek en büyük hata hikayenin üst kısmına bakarak yorumlamak olur. Rus/Çeçen kavgası, "şark" noktasında toplanmış bir yığın pis adam ve aralarındaki savaş, mafyaya sızmış gizli polis ve ultra korkusuz hemşire üzerinden yapılacak eleştiriler, aranılan mantıksal hatalar vesaireler Cronenberg'in anlatmaya çalıştığı şeyleri tamamen yok eder. Bunu da not düşeyim buraya.

Viggo Mortensen ve Vincent Cassell'in ömrüm boyunca gördüğüm en iyi oyunculuk performanslarını ortaya koymuş olduklarını belirterek devam edeyim. Canlandırdıkları karakterlerin kurgunun devamındaki değişimlerini o kadar yumuşak ve gerçek bir biçimde yansıtıyorlar ki, bu karakterler üzerinden anlatılmaya çalışılan şeylerin gerçekliği daha da vurucu bir hal alıyor.




Bastırılmış kimliklerin, şiddete yönelimin ve yeraltı dünyasının David Cronenberg'in elinde nasıl inanılmaz bir şekilde işlendiğini görmek ve kabaca bünyesindeki drama üzerinden yükselen herhangi bir aksiyon/mafya filmini "Cronenberg çekseydi nasıl olurdu kim bilir?" diye düşündürdüğü için bile Eastern Promises çok başka bir yerdedir gözümde. Bu nedenle önce bu filmi, peşinden A History of Violence ve A Dangerous Method'u izleyin. Yavaştan David Cronenberg'in dünyasına girip, Cronenberg'in insan üzerine anlatacağı şeylere kulak verin.

Olursa yorumlarınızı, gelecek yazılardaki beklentileri, yazıları daha iyiye götürebilecek önerileri de eksik etmeyiniz. Mutlu günler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder